Mart ayının son pazartesi gününü kapsayan hafta Kütüphane (Kütüphanecilik, Kütüphaneler, Kütüphaneciler...) haftası olarak kutlanmaktaymış. Ne yazık ki bir öğretmen olmama rağmen neredeyse bir ay sonra farkettim. Farketmemi sağlayan ise birkaç gün önce okuduğum bir gazete haberiydi.
Yazımı okumadan önce Kâmuran Esen'in yazımın başlığını oluşturan Kütüphanelerimizin Hazin Durumu başlıklı yazısını mutlaka okumalısınız.
Okuduğum gazete haberinde:
Üç Amerikalıdan ikisinin Kütüphane kartı olduğu, sadece geçen yıl ülke çapında kütüphanelerden kitap, CD, DVD vs. alanların sayısının 1.8 milyara ulaştığı, yararlanılan materyal miktarının da 2 milyarı bulduğu yazıyordu. Ayrıca da Amerika'da 120 bin kütüphane bulunuyormuş. Haberi okuduğumda çok şaşırdım, her üç kişiden ikisinin kütüphane kartı vardı. Kendi ailemi düşündüm toplam onbeş (anne, baba, kardeş, eşler, yeğenler vs.) kişiydik ve sadece ben de kütüphane kartı vardı. Aradaki fark korkunçtu. Acaba bunun nedeni ailemin okuma alışkanlığı olmaması mıydı? Hayır, değildi, hepimiz kitap okumayı gerekli buluyor ve okuyorduk. Öyleyse sebep neydi?
Bu sorunun üzerine küçük bir araştırma yaptım. Türkiye'deki kütüphanelerin durumu neydi? Aşağıda Kültür Bakanlığı'nda bulduğum, 2006 yılına ait kütüphanelerimizle ilgili istatistiki bilgilere ulaştım. Bakın bakalım ülkemizdeki durum neymiş:
Kütüphane sayımız 1.179, kitap sayısı 12.958.376, okuyucu sayısı 21.138.821, kayıtlı üye sayısı 485.216, ödünç verilen materyal sayısı 4.493.029.
Türkiye ile Amerika arasındaki uçurumu farkettiniz mi? 120.000 kütüphane karşısında 1.179 kütüphanemiz varmış, her üç kişiden ikisinin kartı varken bizde yaklaşık her 140 kişiden birinin kartı varmış. Kütüphanelerdeki materyal sayılarına bakmaya gerek bile yok.
Ne kadar acı bir tablo değil mi? Sadece sayısal verilere bakmak yeterli mi? Değil elbette, bir de kütüphanelerimizin niteliklerine bakmamız gerekiyor.
Şu an Diyarbakır'dayım, geçen yıl Niğde'deydim. Her iki şehrin kütüphalerini gezmiş, incelemiştim. Diyarbakır kütüphanesi, şehrin merkezinde oldukça büyük bir binada yer alıyor. Bina içerisinde, kitaplar bölümlere ayrılmış ve ayrıca okuma salonu yer alıyor. Branşımla (bilgisayar) ilgili kitaplara bakmak amacıyla ilgili bölüme yöneldim. Tüm aramalarıma rağmen güncel bir kitaba ulaşamadım. En yeni kitap en az on yıllıktı. Windows 3.1'i anlatan bir kitabın şu anda kime, ne faydası var? Acaba başka kitaplar için demi bu geçerliydi diye, çeşitli konulardaki kitapları araştırdım, durum aynıydı. Simsiyah, üzerleri toz içerisindeki kitaplar, artık ne zamandan beri dokunulmamışsa, neredeyse birbirlerine yapışmışlardı, "sakın beni okuma" diye yalvarıyorlardı sanki.
Niğde'deki kütüphane yeni kurulmuş olması nedeniyle biraz daha iyi durumdaydı, gerçi küçük olması bakımını kolaylaştırıyor olmalıydı. Kitaplar nispeten yeniydi, en azından, en yeni kitap 4-5 yıllıktı.
Yüz aklarımız, Üniversite Kütüphaneleri: Belki kaynaklarının çok olması, öğrencilerin talebi üniversite kütüphanelerini, devlet kütüphanelerinden daha iyi olmasını sağlamıştır. Sürekli yenilenen kitaplar, güncel süreli yayınlar üniversite kütüphanelerinin en güzel tarafları. Bilmiyorum sizce de öyle mi?
Kütüphanelerimiz okuyucuyu kendisine çekmiyor, kütüphane personeli kütüphaneye gelenleri külfet olarak görüyor, devlet kütüphaneleri geliştirmiyor, kaynak aktarmıyor, halkımız kütüphaneleri tanımıyor, kütüphaneleri ihtiyaç olarak görmüyor.
Peki çözüm nedir, ne yapılmalı?
Bu yazının kısa bağlantısı http://www.yakupgovler.com/?p=12.
Yazılarımı RSS aboneliği ile takip edebilir, yeni yazılarıma kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Bunun için ise RSS adresimi kullanabilirsiniz.
Tarih: 18 Mayıs 2007 Saat: 00:08
Valla dostum biz öğrenciyken yaramazlık yapana kitap okuma cezası verilirdi, birde aynı yazıyı defalarca yazardık; sayfa sayfa. Biz böyle yetiştik sizi bilmem... Tabiki bu bahane değil okumamak için. Bu nedenle okumaya bakışımızı değiştirmeliyiz diyorum. Sen ne dersin?
Tarih: 20 Mayıs 2007 Saat: 10:41
Ömer Bey,
Sizin öğrenciliğiniz adına gerçekten üzüldüm. Okumaya bakış açımızı kesinlikle değiştirmeliyiz.
Eğitim sistemimizin en büyük eksikliklerinden biri kitap okumaya teşvik noktasındaki yetersizliklerdir. Çok şükür ki kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çalışan öğretmen sayımız gittikçe artmakta, ümit ediyorum ki ailelerin de desteği ile çocuklarımız okumaya daha çok zaman harcayacak, televizyon denilen illetten kurtulacaklar.
Öğrencilerime ilk dersimden itibaren, kitap okumanın faydalarından bahsederim. Okunan her kitabın, bizlere yeni bir dünya hediye ettiğini, olaylara yeni bakış açıları kazandırdığını mutlaka ilk dersimde vurgularım.
Kitap okumayı ceza ile değil, ödüller ile sağlanması dileğiyle...
Tarih: 10 Ekim 2007 Saat: 01:18
DEĞERLİ ARKADAŞIM,
BİZ TOPLUM OLARAK ELEŞTİRMEYİ ÇOK SEVERİZ. ANCAK ELEŞTİRİNİN DAHİ NASIL YAPILACAĞINI TAM BİLMEYİZ..EKSİKLERİ SAYMAK, KÖTÜLEMEK, AÇIK ARAMAK ELEŞTİRİLERİMİZİN TAMAMINI OLUŞTURMAKLA KALMAKTADIR.
NEDEN,NİÇİN,NASIL VE KİM SORGULAMASINA TABİİ TUTMAYIZ.KÜTÜPHANELERİMİZ VE İNSANLARIMIZ NEDEN BU DURUMDA KALMIŞTIR. BİR DEVLET POLİTİKAMIZ VARMIDIR.GÜNÜ BİRLİK SİYASİ VE DAR BİR ANLAYIŞLA MESLEKİ ANLAYIŞTAN UZAK
YETİŞMİŞ İNSANLARA DA HİÇ DEĞER VERMEZ İKEN ; TÜM MESLEKLERİMİZDEKİ YOZLAŞMA, MESLEKLEŞEMEMİŞ KÜTÜPHANECİLİĞİ DE DAHA ACINACAK DURUMA DÜŞÜRMÜŞTÜR.
YİNE DE SİZ İLGİLİ BİR İNSANSINIZ.. TEŞEKKÜR EDERİM.
BİR KÜTÜPHANE MÜDÜRÜ
Tarih: 10 Ekim 2007 Saat: 06:04
Kayhan Bey,
Yazımın neredeyse tamamında eleştiri olduğu için üzgünüm. Sadece gördüklerimi yazmaya çalıştım. Söylediğiniz gibi, okumaya teşvik konusunda devletimizin bir politikası yok, kütüphaneleri gerekli maddi ve manevi destek sağlamıyor, belki personelini yaptıkları işin mahiyetini anlatmıyor; bunlar kütüphanelerimizin bu durumda olmasının en büyük sebepleridir kuşkusuz.
Yazım kütüphaneci dostlarımıza yönelik değil, kütüphanelerimizin bu durumda olmasına sebep olan devlet büyüklerimize(!), ilgisiz halkımıza ve eğitimcilerimizedir.
Sizin hassasiyetiniz için çok teşekkür ederim. Kırdıysam da özür dilerim.